Term | Definition | |||
---|---|---|---|---|
MAĞDURİYET ALGISI KRİZİ |
Mağduriyet Algısı Krizi Kriz olarak adlandıracağımız olay taraflardan birinin [genellikle saldırgan tarafın] kendini mağdur olarak görmesinden doğabileceği gibi etkisi bakımından krize neden olan olay ve/ya saldırgan davranış savunmacı taraf bakımndan da mağduriyet algısı yaratabilir ve savunmacı tarafı tepki göstermeye zorlar. Ancak bu tepki çeşitli özgün nedenlerden dolayı her zaman savunmacı tarafın haklarını korumaya yetmeyebilir. Böylesi durumlarda taraflar arasındaki güç dengesini ya tersine çevirmek yoluyla dengenin eşitlenmesi veya asimetrik dengenin leyhe çevrilmesi gerekir. Savunmacı taraf açısından uyuşmazlık, çatışma evrelerinde saldırgan tarafın giriştiği tırmandırıcı [tetikleyici] sözsel/eylemsel girişimler mağduriyet algısı yaratıyor ise bu durumda kriz yönetim stratejilerinden biri uygulamaya konularak saldırganın eyleminden caydırılmasına veya durudurulmasına çalışılır. Savunmacı açıdan verilecek örnek: 1974 sonrasında Yunanistan'ın Ege Denizi'nde kıta sahanlığı uyuşmazlığında ulusal karasularını 6 deniz milinin ötesine genişleterek kıta sahanlığı uyuşmazlığında avantaj yaratmaya çalışmasını örnek olarak verebiliriz. Türkiye, Yunanistan'ın bu yönde bir eyleminin ulusal çıkarları ve egemenlik hakları açısından mağduriyet yaratacağını ileri sürerek bu durumu savaş nedeni (casus belli) olarak gördüğünü açıklamıştır. Türkiye'nin bu kararı krizi tırmandırmakla birlikte Yunanistan açısından sınanması bakımından kabul edilemez bir risk yaratmıştır. Saldırgan açısından verilecek örnek: 1991 yılında Irak'ın Kuveyt'e ilişkin siyasası bu açıdan ilginç bir örnektir. Irak'ın Kuveyt'e saldırmadan önce dillendirdiği mağduriyet söyleminde söz konusu toprakların kendisinden kopartılmış olduğu, İran ile girişmiş olduğu savaş sırasında bu bölgede Kuveyt'in Irak'a ait petrol kuyularını haksız olarak işlettiğine yönelik gerekçeler sıralanmış ve mağduriyetinin giderilmesi için kendisinden kopartılan bu toprakların Irak topraklarına katılması gerektiği dillendirilmiştir.
|
|||
MEDYANIN KIŞKIRTMASI |
Medyanın Kışkırtması Uyuşmazlık evresinde taraflar arasında sözsel olarak ortaya çıkan görüş ayrılıkları süreç içerisidne taraflardan biri ve/ya her ikisinin kendi ulusal-uluslararası kamoyları önünde tartışılmaya başlandığında kitle iletişim araçları uyuşmazlık konusunu taraflar arasında gerginliği tırmandıracak şekilde gündemde tartışmaya ve sansasyonel boyutuyla işlemeye çalışır. Medyanın uyuşmazlıkla bu denli ilgilenmesi bir süre sonra siyasi karar alıcıların hareket sahalarını daraltacak ve karar almalarını zorlaştıracak bir etki yaratır. Siyasi karar alıcılar medyanın baskısına daha fazla karşı koyamayarak tutumlarını sertleştirebilirler; bu ise çatışma evresinden kriz evresine geçiş demektir.... Bazı durumlarda ise siyasi karar alıcılar dış politikada ve/ya ilgili konuda yürüttükleri müzakerelerde ulusal kamuoylarının desteğini yanlarında görmek için basını kanaat oluşturucu bir araç olarak ullanmaya yönelebilirler...
1955 yılındaki 6-7 Eylül 1955 olayları... 1996 yılında yaşanan Kardak Kayalıkları uyuşmazlığında her iki ülke medyasının oynadığı kışkırtıcı rol bu açıdan önemli örneklerdendir...
|
|||
MEŞRUİYET KRİZİ |
Meşruiyet Krizi Krizi çıkaran taraf kriz yaratan olayı meşruiyet sağlamak amacıyla başlatabilir. Savunmacı taraf için meşruiyet krizi ise daha önce tanınmış olan veya tanınmasını istediği hak ve statüyü korumaya ilişkin olabilir. Saldırgan tarafın başlatmış olacağı bir fiili durum yaratma çabası ise saldırgan tarafın haksız eylemine meşruiyet sağlamayı hedefleyebilir.
|
|||
MEŞRULUK SORGULANMASI |
Meşruluk Sorgulanması Uyuşmazlığı çatışma evresinden kriz evresine taşıyan sözsel/eylemsel davranış savunmacı taraf açısından temel değerlerin hatta var oluşun dayandığı bir statüyü, dolayısıyla savunmacı tarafın temel değerlerinin meşruluğunu sorgulayan nitelikte olabilir. Algısal olarak savunmacı tarafın önemli değer, çıkar, saygınlık, var oluş vd önceliklerinin tartışmaya açılmış olması savunmacı tarafın tepki vermesini gerektirdiğinden krizin tetikleyicisi olarak görülebilir. Diğer yandan saldırgan taraf bir kriz yaratarak mevcut stükoda bir değişikliği gerçekleştirmeye çalışıyor ise bunu kolaylaştıracak seçeneklerden biri mevcut statükonun meşruiyetini tartışmaya açmak ve karşı tarafın uygulamasını tanımadığın gösterecek eylemler icra etmektir. Bazı durumlarda savunamcı taraf da bu tür bir sözsel/eylemsel davranışı sergileyebilir; henüz üzerinde uzlaşılmış bir statü yok ve taraflardan biri diğerinden önce hak iddiasını yansıtan girişimleri uygulamaya başlamış ise savunmacı taraf bu uygulamaları tanımadığını ve kendisinin de hak sahibi olduğunu göstermek, karşı tarafa kabul ettirmek için halihazırdaki durumu meşruluk açısından tartışmaya açabilir. Savunmacı niteliğiyle örnek: Türkiye'nin Ege Denizi'nde sadece Yunanistan'ın değil Türkiye'nin de egemenlik hak ve çıkarlarının bulunduğunu göstermek, Yunanistan'a bu durumu müzakere etmek gerektiğini kabul ettirmek için başlatmış olduğu Ege Denizi'nde Türk kıta sahanlığı iddiasını gösterir ruhsatlar vermesi ve bölgeye sismik araştırma gemileri göndermesi. Saldıran niteliğiyle örnek: 1991 yılında bağımsızlığını kazanan Ermenistan'ın bağımsızlık bildirgesinde Gümrü Antlaşması ile oluşturulan Türkiye-Ermenistan sınırını tanımadığını açıklamış olması ve söz konusu statünün meşruluğunu sorgulaması.
|
|||
MORAL DESTEK |
Kriz sırasında üçüncü aktörlerin saldırıya uğrayan tarafın direnç ve kararlılığını koruyabilmesi için meşru zemin içerisinde saldırgana karşı savunmacı tarafa vermiş olduğu destek.
|
|||
MÜZAKERE |
Krizin tarafları arasında gerginlik yaratan konunun barışçıl diplomatik, siyasi yöntemler kullanılarak ele alınması süreci. Müzakere sürecinde taraflar konuyu kendi açılarından dillendirme fırsatı bulabilecekleri gibi karşı tarafın görüş ve çözüm önerilerini de öğrenme fırsatı yakalamış olurlar. Uzlaşma isteğinin yüksek olduğu durumlarda genellikle müzakerelerden sorun çözümüne yönelik bir ilerlemeyle ayrılmak mümkündür. Bununla birlikte asimetrik güç ilişkilerinin olduğu bir krizde müzakere zayıf tarafın aleyhine sonuç doğurabileceğinden tercih edilmeyebilir. Böylesi bir durumda müzakere yerine zayıf taraf ya asimetriyi tersine çevirmeye yönelir ya da hukuki süreçlere başvurmayı tercih edebilir. Taraflar arasında uyuşmazlık evresinde sözsel görüş ve çıkar ayrılıklarının ortaya çıkması ve bunların müzakere edilmesi bir sonraki evre olan çatışma yönetimine geçilmeden konunun -uyuşmazlığın çözülmesini sağlayabilir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık eğer hukuksal-siyasal açıdan çözümlenemeyecek bir nitelikte ise bu durumda müzakerlerin çıkmaza sürüklenmesi ve kısa sürede çatışma safhasına girilmesine yol açabilir.
|