1957 Suriye Krizi
Soğuk Savaş’ın en yoğun şekilde yaşandığı zaman dilimleri olarak adlandırabileceğimiz 1950-1960 arası dönemde Suriye ile yaşadığımız algısal güvenlik krizi olarak nitelendirilen krizdir. Bölgesel alt sistemde var olan uluslararası mücadele ülkelerin davranışlarını da şekillendirmiştir. Batı bloğunda yer almak isteyen Türkiye NATO’ya üye olmuş, Balkan ve Bağdat Paktlarında aktif bir şekilde yer almıştır. Bağdat Paktı ve Süveyş Krizi sonrası batı ile arası açılan Suriye, Mısır’a ve SSCB’ne yakınlaşmıştır. Suriye ve SSCB arasında imzalanan ekonomik ve askeri yardımları içeren anlaşmanın açıklanması ile birlikte bazı bölge ülkeleri ve Türkiye tepki göstermiş ve Sovyetlerin Ortadoğu’da nüfuz sahibi olmalarından kuşku duymuşlardır. Bu bağlamda Türkiye yıllardan beri kuzeyden hissettiği baskıyı, aynı zamanda güneyden de hissetmeye başlamıştı. Yani Türkiye, kendini hem kuzeyden ve hem de güneyden Sovyetlerin baskısı ile çevrelendiğini algısı taşımaktaydı. Suriye’nin iç siyasetinde ise sol akımların ve Baas partisinin güçlenmesi bu yakınlaşmayı daha da hızlandırmıştır. Suriye’nin bölgede kendisine düşman olarak gördüğü İsrail’e karşı silahlanması ve bu doğrultuda SSCB ile yakınlaşması Türkiye’den aşırı tepki görmüş ve kendisine karşı tehdit olarak algılamıştır. ABD’nin de desteği ile Türkiye Suriye’ye karşı önlemler almaya başlamış hatta sınıra asker yığmıştır, bunun üzerine Suriye konuyu BM gündemine getirmiştir. Sovyetler de gerek Türkiye’nin davranışlarını gerekse ABD’nin verdiği desteğe nota ve mesajlar yardımı ile tepkisini göstermiştir. BM’de diğer devletlerinde desteğiyle kriz yumuşama sürecine girmiş, özellikle krize müdahil olan ABD ve SSCB’nin de istekleri doğrultusunda kriz sona ermiş ve ilişkiler normale dönmüştür. Suriye şikayetini BM’den çekerken Türkiye de sınırdaki askeri varlığını azaltmıştır. Kriz sonucunda ise Türkiye daha çok batıya bağımlı hale gelen bir ülke gelmiş ve Ortadoğu ülkeleri ile ilişkileri daha kötü bir boyuta taşınmıştır.